Kutlu Hafta 17 Nisan’da
“Hz. Peygamber ve Güven Toplumu” Temasıyla 17-22 Nisan Tarihleri Arasında Kutlu Doğum Haftası Etkinlikleri Gerçekleştirilecek…
Her yıl 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in doğum yıldönümü ‘Kutlu Doğum Haftası Kutlama’ programı 17-22 Nisan 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2017 yılı Kutlu Doğum Haftasının temasını “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu” şeklinde belirlerken, temanın yurt genelinde ve İslam aleminde işlenerek barış ve güven toplumu olabilmek için, yeniden Emin Peygamberin emin ümmeti olabilmek için mümin gönüllerde bir bilinç ve farkındalık oluşturmak hedefleniyor.
Kutlu Doğum Haftası, anayasa halkoylaması nedeniyle 17 Nisan’da başlayacak.
Kırşehir’de İl Müftülüğü tarafından hazırlanan program kapsamında etkinlikler 17 Nisan 2017 Pazartesi günü Cacabey Meydanı’nda saat 12.00’de Kur’an-ı ziyafeti programı ile başlayacak. Program İmam-Hatipler Halit Altunkaynak, Mahmut Sağır, Doğan Temiz tarafından gerçekleştirilecek.
Kutlu Doğum Haftası’nda Kırşehir İl Müftülüğü Şube Müdürü İsmail Koç başkanlığındaki heyet 18 Nisan 2017 Salı günü saat 10.00’da Kırşehir Açık Ceza İnfaz Kurumu’nu; Uzman Vaiz Şevket Şimşek de saat 14.00’te Kırşehir E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nu ziyaret edecek. Aynı gün saat 12.00’de Ahmet Yesevi Camii’nde İmam-Hatipler Halit Altunkaynak, Mahmut Sağır, Doğan Temiz tarafından Kur’an ziyafeti verilecek.
Kırşehir’de Kutlu Doğum Haftası’nda “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu” teması çerçevesinde programlar da gerçekleştirilecek. 19 Nisan 2017 Çarşamba günü İl Müftüsü Osman Arslan ve Uzman Vaiz Şevket Şimşek, televizyon programında Kırşehirlilerle buluşacak.
20 Nisan 2017 Perşembe günü de Vaizler Özlem Önal Özger, Nimet Uğurlu, Nuran Demir tarafından konferans verilecek.
21 Nisan 2017 Cuma günü saat 12.00’de Ahmet Yesevi Camii’nde İmam-Hatipler İdris Durmuş, Adem Köksal, Müezzin-Kayyım Yunus Aydın ile İl Müftüsü Osman Arslan’ın katılımıyla hatim okunacak.
“EMAN VE GÜVENİN İNŞASI ÖNCELİKLE İNSANIN KENDİ NEFSİNDE BAŞLAR”
BU ARADA “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu” teması kapsamında etkinliklerin gerçekleştirileceği Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla bir mesaj yayınlayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, şunları kaydetti:
“Güven; inanmak ve emin olmaktır; endişelerden sıyrılmak ve korkuları bir kenara bırakmaktır. Din-i Mübin-i İslam’da iman ile güven arasında çok güçlü bir ilişki mevcuttur. İman eden kimse anlamına gelen mümin; güvenilir insan anlamına gelen emin; güven, güvence ve güvenlik anlamına gelen emniyet; can ve mal güvencesi anlamına gelen eman; hıyanetin zıddı olarak kullanılan emanet kavramları, aynı kökten beslenmektedir. Bu kökün bağlandığı nokta ise, Yüce Yaratıcı’nın mahlûkata sağladığı sonsuz güvendir.
“İslam’a göre, güvenin yegâne kaynağı Cenab-ı Hak’tır. Yüce Rabbimizin esma-i hüsnasından biri olan el-Mümin, huzur, esenlik ve güven veren, kendisine güven duyulan, emniyet ihsan eden demektir. Dolayısıyla Allah’a iman eden bir mümin, kendisinin de bir parçası olduğu varlık âleminin Yüce Allah’ın himayesi, koruması ve garantisi altında olduğuna inanır. Mümin, Yüce Allah’ın kudretine teslim olan, zihnini ve yüreğini en sağlam, bâki, değişmez mesnede yaslayan, böylelikle huzura kavuşan kimsedir. Mümin, dünyada ve ahirette huzur ve mutluğa ancak bu güven sayesinde kavuşabileceğini bilir. Nitekim İstiklal şairimiz Mehmet Akif, bu hakikati ‘Allah’a
dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol’ demek suretiyle dile getirmiştir.
“İnsanlığa imanı ve güveni aşılamak, vahyi ve hidayeti taşımak için gönderilen bütün peygamberlerin ortak niteliği doğruluk ve güvenilirlik anlamına gelen sıdk ve emanet vasfına sahip olmalarıdır. Çünkü tebliğ ve davetin başarıya ulaşması için doğruluk, dürüstlük ve samimiyet şarttır. Şiddetin, zulmün, talanın, istismarın had safhada yaşandığı, dolayısıyla insanların güvene her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğu Cahiliye döneminde Sevgili Peygamberimizin Muhammedü’l-Emin olarak anılması son derece manidardır. Resul-i Ekrem, hayatının her döneminde sadece müminlerin değil, düşmanlarının da kendisinden emin olduğu yüce bir şahsiyettir. O, Hz. Peygamber, her şeyden önce güvenilir bir insan, güvenilir bir baba, güvenilir bir eş, güvenilir bir arkadaş, güvenilir bir dosttur. Akrabaya, komşuya, ticarette muhatap olduğu insanlara, idaresi altındaki Müslümanlara güven veren, özü sözü bir, sadık insandır. Hâkimliği, komutanlığı, imamlığı, risaleti güven üzerine kuruludur. Kur’an-ı Kerim’i ona getiren vahiy meleği nasıl el-Ruhu’l-Emin ise (Şuara, 26/193), Mekke, Kâbe nasıl el-Beledü’l-Emin ise (Tin, 95/3), Resul-i Ekrem de öylece dosdoğru, öylece emindir.
“Hz. Peygamber, güvenmeyi ve güvenilir olmayı, kendisini model alan bütün müminlerin ayrılmaz vasfı olarak zikretmiştir. ‘Mümin, insanların canlarına ve mallarına zarar vermeyeceğinden emin oldukları kimsedir’ hadisi (Tirmizî, Îmân, 12), iman ile insanlara güven sunma arasında doğrudan bağ kurması bakımından dikkat çekicidir. Mümin, yüreğindeki sarsılmaz güveni çevresine aksettirmekle ve davranışlarına yansıtmakla mükelleftir. Onun Allah’a ve Resûlüne imanı, insanlara sağladığı emana dönüşmeli; yüreğindeki güven hissi, toplumda güvenilirliğin teminatı olmalıdır. ‘Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz’ (İbn Hanbel, II, 349) hadisi gibi, emanet bilincine sahip olmanın imanla özdeşliğini hatırlatan sayısız hadis-i şerif vardır.
“Kısacası, eman ve güvenin inşası öncelikle insanın kendi nefsinde başlar. Ne kadar dış tedbirler, güvenlik kalkanları oluşturulursa oluşturulsun, eğer insan içten gelen, inancından beslenen bir güven karakteri geliştirememişse, hepsi başarısızlığa mahkûm olacaktır. Çünkü imanı dilinde kalan ve benliğini kaplamayan her insan, dinine olan güveni zayıf olduğu nispette insanlara olan güvenini ve güvenilirliğini de kaybedecektir. Diğer taraftan, tek başına kaldığında bile Allah’ın gözetiminde olduğunun farkında olan, iman, ihsan ve ihlas sahibi bir Müslüman, sadece kendi güvenliği için değil, insanlığın ve tabiatın güvenliği için de emek vermekten kaçınmayacaktır.
“Bugün, omuzlarımızdaki yükü, dağlara emanet edilemeyip de bize tevdi edilen o ağır yükü hissetmeye, emanet bilincini yeniden kuşanmaya muhtacız. Göğsümüze emanet edilen imanın, kalbimize emanet edilen ihsanın, aklımıza emanet edilen idrakin gereğini yapmalıyız. Zamana ve insana dair güvensizlik söylemlerine aldanmadan, pes etmeden, cesaretimizi yitirmeden “eman toplumunun oluşumunda payı bulunan emin insanlar” olmak için çaba sarf etmeliyiz. Halife olarak yeryüzünü imar etmekle mükellef olduğumuz bilinciyle, hakikatin ve adaletin gücüne duyduğumuz sarsılmaz güvenle yol almalıyız. İslam’ın tarihsel tecrübesi bizlere güven toplumunun niteliklerine dair açık ipuçları verirken, yüreğimizin sesi ve imanımızın güvencesi bize bugün de İslam toplumlarını güven iklimine taşıyacak imkan ve kararlılığı sunmaya muktedirdir.”