Ebrehe’ yi bilirsiniz değilmi. Hani 570 li yıllarda Kabe’nin siyasi ve ekonomik durumunu kıskanan, kendi bölgesinin ekonomik ve siyasi olarak güçlenmesi için ‘’Paralel Kabe ‘’ yapan, tapınaklar inşa eden Ebrehe. Yıllarca bu uğurda mücadele etti. Her türlü entrikaları çevirdi. En sonunda baktı ki Kendi Paralel “Kâbesini tek hakim olmasını sağlayamadı , nihayetinde o zamanın en gelişmiş silâh teknolojisi olan filleri ile Kâbeyi yıkmak için savaş açtı.
Bir çok tuzak ve strateji hazırladı. Kesin galibiyeti bekliyordu. Ashab-ı Filleri ile ezecekti ve hâkimiyeti ele geçirecekti. Ama bir şeyi hesap edemedi.
Her türlü entrikaları çevirdi. En sonunda baktı ki Kendi Paralel “Kâbesini tek hakim olmasını sağlayamadı , nihayetinde o zamanın en gelişmiş silâh teknolojisi olan filleri ile Kâbeyi yıkmak için savaş açtı. Bir çok tuzak ve strateji hazırladı. Kesin galibiyeti bekliyordu. Ashab-ı Filleri ile ezecekti ve hâkimiyeti ele geçirecekti. Ama bir şeyi hesap edemedi. ALLah tuzak kuranların ve strateji geliştirenlerin en hayırlısı idi. Ve değerlerimizin tek koruyucusu idi.
Kibirli ve kendinden emin Asker ve silâhları ile değerlerimize saldırıya geçti. Önünde onu durdurabilecek hiçbir kuvvet ve güç kalmamıştı. Günümüz Ebreheleride böyle düşünmüştü. İslam’ın son kalesi olan ülkemize karşı devletimize karşı önce ‘’Paralel devlet’’ kurdu. Sosyal siyasal ve ekonomik olarak gelişmesi önlenemeyince Yine aynı kibir ve kendini beğenmişlikle Bu devleti yıkıp kendi paralel devletini başa geçirmek için ağzından ateş kusan kanatlı ve kanatsız fillerle, tuzak ve stratejilerle saldırıya geçildi 15 Temmuz gecesi. Birinde hedef İnanların kalesi Kâbe, diğerinde yine İnananların kalesi Ve Kâbenin koruyucusu Türkiye. Sonra ne oldu.
Hepimiz biliriz Fil suresini. Gökte uçan ve yere yağan ateşli ve sıkıştırılmış çelik gibi toprak parçaları O zamanın en iyi silâhı olan Fillerin ve Ashabının üzerine yağdı. Yine Kur’anda belirtildiği gibi ekin gibi biçildiler. Peki 15 Temmuz gecesi ne oldu. Belki gökten ebabiller gibi ağzında taşla bu Ashab-ı Filler helâk edilmedi. Ama Yığın yığın , fevç fevç , grup grup bu memleketin bu vatanın, bu ümmetin evlâtları ağızlarında sadece tekbirler ile La ilâhe illâllah sesleri ile bu zamanın Ashab-ı fillerinin üzerine çöktü.
Çünki bu dininde bu değerlerinde sahibi Allah’tı ve Allah tuzak yapanların, strateji geliştirenlerin en hayırlısı idi. Görünür ve görünmez orduları ile o ağzından ateş kusan kanatlı ve kanatsız fillerin üzerine bu milletin evlâtlarını dilerinde tekbirlerle Rabbimiz sevketti. Kadını erkeği, genci yaşlısı, zengini fakiri türkü kürdü, alevisi sünnisi ile tüm mazlumların duaları ile Rabbim bu tuzağı boşa çıkardı. Çünkü burası ‘’ Ümmetin son kalesi ‘’ idi. Hadim’ül Kâbe olan milletin sancağı burada idi
.O günü yaşayan bir kardeşiniz olarak bu gurur ve bu şerefe lâyık olmaktan, bir ebabil olmaktan benim için ve bizler için daha büyük bir şeref yoktu. Paralel Kâbeyi, Paralel Devleti kabul etmeyen bu millet Ebrehelerin Fil ordusunun üzerine yürüdü. O gece Allah bana bir ‘’Ebabil ‘’ olarak Jandarma Genel Komutanlığının önünde bu mücadeleyi vermeyi nasip etti. Karşımızda dört tane tank ve üzerimizde uçuşan uçaklar ve helikopterler altında tekbirlerle koştuk üstlerine. Ellerimiz boş ve dilimizde Tekbir.
Bizim geldiğimiz bölgede bizden önce ilk millet sevdalısı grup düşmüş. İkinci grup olarak ilerliyorduk. Bu Ashab-ı Fil neler olduğuna anlam veremiyorlardı. Endişe ve panik kaplamıştı. Daha da canileşmişlerdi. Çünki bu milletin evlâtlarını sindiremeyeceklerdi. Ne yapsalar, ne türlü şiddeti ve silâhı kullansalar bu millet ölümü öldürmüştü ve sonu gelmeyecekti. Orada şunu idrak ettim. Rabbim görünmez orduları ile hepimizin kalbinden korkuyu almış ve onların içine korkuyu salmıştı. Bu ebrehelerin askerleri ile 30-40 kişilik grubumuzla mücadele ettik ve çok kısa sürdü. Hemen kanatlı fillerle üzerimize ateş kustular. ‘. Grubumuzda böylelikle düşmüş oldu.
O an hissettiğim vücudumun bir çok yerinin yanması idi. Anlatılamaz bir duygu. Can çekiştiriyordum. Ama “Eman ” dilemiyorduk. Kısa bir süre ses kesildi. Yaralılar ayakta kalan kahramanlarımız tarafından çıkarılmış, ben ve bir kaç kişi “Şehit” diye dokunulmadan olduğumuz yere bırakılmışız. Hiç yaşamadığım anlatılamaz bir ruh hali vardı üzerimde. Kendimi yaklaşan ölümün soğukluğuna bırakırken dilimden Şehadet getirmek geldi.
Kelime-i Şehadeti getirdim ve Şu duayı ettim. ‘’Rabbim ailem sana emanet’’… Halbuki vatanım milletimde sana emanet demem gerekirdi, demedim. Çünki Allah galip gelecekti. Can çekişirken bile Bunu biliyordum. Zaferi Allah bize nasip etmişti. Gözüm arkada kalmamıştı. Ashab- Filin gözlerindeki korkuyu ve çaresizliği görmüştüm. Bu millet kazandı demiştim. Halbuki hepimiz o esnada yerlerde can çekişiyorduk. Ama kazanmıştık. Şunuda Biliyordum ki bizden sonra üçüncü grup gelecekti. 5. Grup gelecekti , 10. Grup gelecekti. Belki 100. Grup gelecekti.
Nihayette öyle olmuş … En sonunda, sabaha karşı daha önce bizim grubun düştüğü yere uçaklarla bombalar yağdırdılar. Ama ebabiller akın akın gelmeye yinede devam ediyordu.O gece ile ilgili anlatacak o kadar şeyler var ki. Bu milletimiz için bir destandı. Bu destanın hikâyesinde Fil ordusun hezimeti var. Bedir var, Kudüs zaferi var, Malazgirt yürüyüşü var, Çanakkale ruhu var. Dostumuz ve düşmanımız olan herkes bilmelidir ki Bu davanın sahibi de savunucusu da Allahtır. Sen yeterki sırtını Allah’ a yasla.
Ne ebreheler, ne Firavunlar , ne de Nemrutlar. nede tuzak kuranalar . Bir mikrop, bir sinek veya bir ebabil ordularınızı darmadağın eder. Ölümü öldürmüş bir milletin karşısında hiç bir beşerî güç duramaz. Rabbim birliğimizi, dirliğimizi ve beraberliğimizi muhafaza etsin.
Comments
comments