Güzelleşir!
Samimiyet! Dört hece, tek kelime; koskoca bir dünya. Gelin bunu beş hece tek kelime; koskoca bir alem yapalım: Samimi-niyet!
Samimi, içten demektir. Niyet ise kişinin içinde bir amaca yönelmesidir.
Herkesin bir niyeti var kendi içinde, kalbinde. Kiminin niyeti makam kiminin para kiminin güzel bir araba kiminin huzurlu bir yuva kiminin samimi dostluklar kiminin ise İlahi aşk… Peki o niyetinizdeki içtenliğiniz ne boyutta? Hepimiz bir şeylerden müzdaribiz. Hele ki bu çağın en büyük sorunlarından birisi de hiç şüphesiz samimiyetle yaklaşan samimi-niyetsizler olsa gerek. Bu niyetsizler bu güne kadar sen dahil her şeyi kullandılar değil mi? Aldattılar seni de sözde savundukları değerleri de. Kirlettiler, güzel kelimeleri. Kırdılar, kalbi bütün insanları. Çünkü ‘ben’ hakim olmuş onlara. Biz o durumdan Allah’a sığınırız. Bilemediler, bilmiyorlar da… Kırdıkları yerden kırılacaklar! Ben değil, Allah söylüyor. Herkese ettiğinin karşılığı vardır. Sonuçta sûrete göre değil, siğrete göre hesap var.
Bugün de Türkiye’nin dört bir yanında görüyoruz ki insanlar bir takım işlerin başına geçiyorlar yaptıkları işler ile samimiyet algısı oluşturmaya çalışıyorlar. Temennimiz odur ki toplumun geneline hitap eden fiiliyatlarda, görünen kadar görünmeyen kısmında da samimi olunmasıdır. Bir Belediye Başkanı, Belediye’nin kapısını yıkıyorsa ve bu davranışıyla samimiyetini gösteriyorsa, gösterilmeyen ya da görülmeyen durumlarda da aynı şuurda olması halinde biz bir şeyleri düzeltebiliriz. Yani dememiz odur ki dil ile kalp bir bütün olmadan, düzelmek ya da düzeltmek imkansız gibi. Düzelmek sadece bununla mı gerçekleşir? Elbetteki hayır. Bu bahsettiğimiz düzelmek için niyettir. Niyeti olmayanın düzelmeye, düzeltmeye gayreti olur mu? Gönül muhabbetimizin olduğu dostlar sofrasında geçen bir muhabbet: Biz gençliği kaybediyoruz. Toplum çemberinin dışına kendinizi atın ve uzaktan bir bakın. Günümüzde herkes kısa yoldan nasıl zengin olabilirizin derdine düşmüş. İki genç bir araya gelip, nereye hangi kafeyi açsak diye düşünüyor. Vatana, millete ne verebilirizin gayreti içerisinde değiliz maalesef. Neden? Çünkü okumadığımız için her türlü yayın organıyla yönlendiriliyoruz. Hakikatte nasıl olmamız gerektiği gibi değil olunmasını istedikleri gibi insanlar oluyoruz. Yıllarca bizi uyutmuşlar tezini ayrı bir uyku halindeyken farkediyoruz. Halbuki şimdi de başka bir uyku çeşidindeyiz.
Bu konuyu genişçe ele alabiliriz, örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak kısa ve öz bir şekilde farklı noktalara değinerekten bir bütün oluşturmaya çalıştık. Evet! Çok üzdüler, kırdılar, aldattılar seni ancak niyetsizlerin niyeti sana sirayet ederse işte o zaman sıkıntı var. Yunus Emre’nin dediği gibi: Gelin tanış olalım. Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz. Önce kendimizi sonra da birlik ve bütünlüğümüzü ‘insanlık’ çatısı altında toplayalım. Özene özene kaybettiklerimizi özümüze dönerek tekrar bulalım. Mukaddesatımıza sahip çıkalım. Niyeti düzgün, kişiliğimizi samimi tutalım. Unutma! Dünya güzel bir yer olsun istiyorsan. Sen güzelleş, dünya başlasın bir yerden güzelleşmeye…